Türkiye’de de bazı bölgelerde çıkarılan, hatta ülkemizin en değerli taş olarak lanse edilen dolomit ile ilgili önemli bir gelişme yaşandı. ABD’deki Michigan Üniversitesi ile Japonya’daki Hokkaido Üniversitesi bünyesinde çalışmalarını sürdüren bilim insanları, ortak bir çalışma ile bu taşı sentetik ortamda üretmeyi başardılar. Dolomit üretimi, aslında yaklaşık 200 yıldır tartışılan bir konuydu ancak bir türlü başarılı olunamamıştı.
Dolomit, doğada kendi kendine oluşan, yıllar içerisinde de büyüyebilen bir kaya türü olarak biliniyor. Tabii “yıllar”dan kastımız birkaç yıl gibi bir süre değil. Milyonlarca yıldan bahsediyoruz. İşte bilim insanları, bu kayanın nasıl büyüdüğünü anlamak ve kopyalamak için yaklaşık 200 yıldır çalışıyorlardı. Ancak laboratuvar ortamındaki büyütme girişimleri, dolomitin oluşmasını sağlayan mineral yapısının bozulmasına yol açıyordu. Bu da elde edilen maddeyi dolomit olmaktan çıkarıyordu.
Yeni çalışma ile yıllardır konuşulan mesele çözülmüş oldu
Dolomit taşının doğal ortamda büyümesini sağlayan şeyin doğanın kendisi olduğu zaten biliniyordu. Yani yağmur, güneş, kar, rüzgâr ve gel git gibi doğa olayları, bu malzemenin büyümesine yardımcı oluyordu. Bilim insanlarının çözümü de bu koşulları taklit etmek oldu. Bilgisayar ortamında atom simülasyonları oluşturan bilim insanı, bu simülasyonlarda atomlar arası enerji gibi hassas hesaplamalar yaptılar.
Yapılan hesaplamalar, bilim insanlarının amaçlarına ulaşmalarını sağladı. Elde ettikleri bulgular ışığında dolomiti su, kalsiyum ve magnezyumdan oluşan bir çözeltinin içine batıran uzmanlar, bu karışımı elektronlarla titreştirmeye başladılar. Oluşan titreşim, moleküler yapıdaki hataların yok olmasını sağlamıştı. 2 saatlik titreşim periyodu, dolomitin 100 nanometre büyümesini sağlamıştı.
Yapılan çalışma, dolomit üretiminden fazlasını ortaya koydu
Yapılan çalışma, dolomitin doğada nasıl oluştuğunun anlaşılması ve bu maddenin nasıl büyütüleceğinin anlaşılmasını sağladı. Ancak dahası var. Bilim insanları, son çalışma ile moleküllerin nasıl hızlı ve yüksek kalitede çoğaltılabileceğini anlamış oldular. Bu da potansiyel olarak, sentetik olarak üretilen tüm malzemeler için daha yüksek kaliteye ulaşılabileceği anlamına geliyor.